Charlie Kirk suikastı ardından Amerika tehlikeli bir yol ayrımında

Amerika’da muhafazakar aktivist Charlie Kirk suikastı ile acımasız bir hafta yaşandı ve ülkenin bu nefret ve şiddet sarmalından kurtulup kurtulamayacağını merak eden tek ben değilim.

ABD tarihindeki en yakıcı suikastlardan birinin ardından Utah Valisi Amerikalılara siyasette tansiyonu düşürme çağrısında bulundu.

Ancak Charlie Kirk’ün ölümünden bu yana konuştuğum neredeyse hiç kimse ülkenin seçeceği yolun bu olacağını düşünmüyor. En azından yakın zamanda.

Yakın tarih, Amerika’nın bir trajedi ardından bir araya gelmediği örneklerle dolu. 14 yıl önce Arizona’da Demokrat bir kongre üyesi başından vurulduğunda öyle olmadı. Sekiz yıl önce Cumhuriyetçi bir kongre üyesi beyzbol antrenmanı sırasında vurulduğunda da olmadı.

Amerikalılar küresel bir salgın karşısında bile biraraya gelmedi. Aslında, Covid bölünmeleri daha da belirginleştirdi.

Nedeni basit ama değiştirilmesi zor. Amerikan siyasi hayatını besleyen teşvikler, tansiyonu düşürenleri değil, tansiyonu yükselten kişi ve platformları ödüllendiriyor.


Charlie Kirk’ün öldürülmesi ardından Amerika’nın siyasi kampları hemen karşıt anlatımlara sarıldı

Ülke genelinde, siyasi tabandan ziyade siyasi tabanınıza hitap eden politikalar ve söylemlerle aday olursanız siyasi makamlara seçilme olasılığınız daha yüksektir (bu, Amerika’nın işlevsiz, bölünmüş siyasetinin arkasındaki asıl günah olan seçim hilelerinin (gerrymandering) iç karartıcı bir yan ürünü).

Aynı şekilde medyada da siyaset hakkında görüş bildiren kişiler daha aşırı oldukları ve öfkeyi körükledikleri için ödüllendirilirler – daha fazla izlenme ve nihayetinde daha fazla reklam geliri elde etmenin yolu budur.

Utah Valisi Spencer Cox’u bir Amerikan istisnası haline getiren de bu teşvik yapısı.

Charlie Kirk öldürüldükten sonra Amerikalıları “internetten uzaklaşmaya, çimenlere dokunmaya, bir aile üyesine sarılmaya, dışarı çıkmaya ve toplumda iyilik yapmaya” çağırdı.

Sesi çok aklı başında, çok sağlıklı geliyordu – bölünmüşlük denizinde bir uzlaşma çabası gibi.

1960’lar ile 70’ler ve bugün

Bölünme ve siyasi şiddet Amerika’da yeni bir olgu değil. Yaklaşık 160 yıl önce ülkede bir iç savaş yaşandı ve bu savaş hiç durmadı.

1960’larda beş yıl içinde bir ABD başkanı [John F. Kennedy] öldürüldü ve ardından kardeşi [Robert F. Kennedy] başkan olmak için kampanya yürütürken öldürüldü. Aynı dönemde, ülkenin en önde gelen sivil haklar liderlerinden ikisi de [Martin Luther King Jr. ve Malcolm X] suikasta kurban gitti.

1970’lerde Başkan Gerald Ford iki ayrı olayda vuruldu. 1980’lerde Ronald Reagan limuzinine doğru yürürken bir kurşunla vuruldu.


Başkan John F Kennedy, Teksas eyaletindeki Dallas kentine Kasım 1963’te yaptığı ziyaret sırasında vurularak öldürüldü. Bu olay hala birçok komplo teorisine kaynaklık ediyor.

Ve tabii ki daha geçen yıl Trump, Pensilvanya’da silahlı bir kişi tarafından başarısız bir suikast girişimine uğradı – ve Florida’da Kirk’ün öldürüldüğü hafta davası başlayan silahlı bir kişinin de ikinci bir suikast girişimde bulunulduğu iddia edildi.

Bu dönemi 1960’lar ve 70’lerden çok farklı kılan şey ise Vali Cox’un endişelendiği şey.

Amerikalıları daha da bölecek şeyler söylemekten özenle kaçınırken, bu trajediden açıkça sorumlu tuttuğu sosyal medya şirketlerine karşı o kadar da nazik davranmadı.

Cox Pazar günü verdiği bir röportajda “Sosyal medyanın son beş, altı yılda gördüğümüz her bir suikast ve suikast girişiminde doğrudan rol oynadığına inanıyorum” dedi.

Amerikan toplumunun ne hale geldiğini anlatmak için “kanser” kelimesinin çok zayıf kaldığını ifade etti.


Trump geçen y ıl Pensilvanya’da silahlı bir kişi tarafından başarısız bir suikast girişimine uğradı

Çoğu teknoloji şirketi resmi sıfatlarıyla sessiz kaldı. Ancak X’in milyarder patronu Elon Musk, “radikal solun Charlie Kirk’ün soğukkanlılıkla öldürülmesini kutladığını” iddia etti ve “cinayeti kutlayan kötü fanatiklerle birlik mümkün değildir” diye ekledi.

Ayrıca sosyal medyanın etkisi hakkında da paylaşımlarda bulundu: “X üzerindeki tartışma zaman zaman olumsuz bir hal alsa da, yine de bir tartışma olması iyi bir şey” diye yazdı.

‘Bu kötü bir evlilik gibi’

Sosyal medyayı siyasetle harmanlayan bu sistemin tuzakları, kimi desteklediklerinden bağımsız olarak, siyasete en tutkulu olanları bile ilgilendiriyor.

Hafta başında, Utah Eyalet Üniversitesi’nde Charlie Kirk’ün kuruluşu Turning Point USA’in başkanı olan 19 yaşındaki Kaitlin Griffiths durumu açıkça ifade etti: “Sosyal medya toplumumuz için kesinlikle çok zor bir yer.

“Siyasi görüşlerinize katılmayan biriyle sohbet bile edemiyorsunuz ve bence bu gerçekten trajik bir durum.”

Trajik ve ironik, zira Kirk kendisini ifade özgürlüğünün savunucusu olarak görüyordu, onu eleştirenler çoğu kez buna katılmasa da. Ancak onun ölümü ülkeyi medeni söylemden daha da uzaklaştırabilir.

Kirk’ün ölümünden birkaç gün sonra, ülkedeki siyasi kamplar çoktan karşıt söylemlere yönelmişti.

Soldaki pek çok kişi Kirk’ün katilinin internet alt kültürleri ve grup sohbetleri yoluyla radikalleşmiş olabileceği yollarını keşfetmeye hevesli. Sağ kesimden pek çok kişi ise zanlının sol bir komplonun parçası olup olmadığını araştırmayı tercih ediyor.

Her iki grup da uzlaşma ya da iyileşmeye öncelik verme konusunda özellikle istekli görünmüyor.

Gerçek şu ki, aşırılık üzerine çalışanlar, sağ-sol ayrımının içinde bulunduğumuz dönemin bölünmüşlüğüne bakmanın en faydalı yolu bile olmayabileceğine inanıyor.


Charlie Kirk ve eşi Erika ocak ayında Washington DC’de bir baloda

Carnegie Endowment for International Peace’de kıdemli araştırmacı ve kutuplaşmış demokrasiler konusunda uzman Rachel Kleinfeld’e göre, “İnsanları yönetilemez hale getiren şeyin ne olduğuna bakmak daha iyi olur”.

“Harareti düşürmek için istek gerekiyor… [ve] insanların biraz daha fazla cesarete sahip olmalarını gerektiriyor.

“Bence toplum olarak nasıl yeni bir sayfa açacağımıza odaklanmamız daha faydalı olur, çünkü bu kötü bir evliliğe benziyor. Ve kötü bir evlilik gibi, sadece suçlayarak kaybedebilirsiniz.”

Uzlaşma için ne gerek?

Amerika’nın bölünmeyi körükleyen algoritmaların etkisini kırıp kıramayacağı sorusuna gelince, bunun için muazzam bir güce sahip ve uzlaşmaya bağlılık gösteren bir lider gerekir.

Siyaset yazarı David Drucker “Bu işin içinden nasıl çıkacağımızı bilmiyorum” diyor. “Her iki tarafın da – taraflar derken sadece siyasi figürleri değil ‘partileri’ kastediyorum – karşılıklı suçlamaları bırakıp sadece ‘dur’ demeyi kabul etmeleri yardımcı olacaktır.”

“Genellikle sadece bir başkan bunu kolaylaştırabilir. Her iki taraf da aşılmaması gereken bazı çizgiler olduğu konusunda hemfikir olmadıkça ya da bir sonraki başkan bunu yapmadıkça, bu noktaya nasıl geleceğimizden emin değilim.”

Trump böyle bir başkan değil. Siyasi olarak en güçlü olduğu zamanlar, savaşması gereken bir rakibi olduğu zamanlar.

Trump soldaki insanların kendi MAGA [Amerika’yı Yeniden Yüceltelim] hareketini yok etmek istediğine inanıyor. Kirk’ün ölümünden bu yana da Utah valisinden çok farklı bir tavır takındı.

“Size başımı belaya sokacak bir şey söyleyeceğim ama umurumda değil” dedi ulusun nasıl düzeltilebileceği sorulduğunda. “Sağdaki radikaller çoğu zaman radikaldir çünkü suç görmek istemezler… Asıl sorun soldaki radikallerdir.”

Kirk’ün öldürülmesinin ardından Oval Ofis’te yaptığı açıklamada daha da ileri gitti: “Radikal sol siyasi şiddet çok fazla masum insana zarar verdi ve çok fazla can aldı.”

Başkan’ın söylemi- bunun sadece sapkın bir bireyin değil, daha geniş anlamda radikal solun eylemi olduğu – diğer Beyaz Saray yetkilileri tarafından da tekrarlanıyor.

Trump’ın özel kalem müdür yardımcısı Stephen Miller, “Tanrı şahidim olsun ki, bu şebekeleri tespit etmek, çökertmek, parçalamak ve yok etmek için elimizdeki her kaynağı kullanacağız” dedi.

“Bu olacak ve bunu Charlie’nin adına yapacağız.”

Bununla birlikte, ABD’de siyasi nedenlerle işlenen cinayetler ve şiddet olaylarına ilişkin olarak on yıllar boyunca yapılan bir dizi araştırma, “sağcı” ideolojiye sahip kişilerin “solcu” ideolojiye sahip kişilere kıyasla daha fazla cinayet işlediğini ortaya koyuyor; ancak kesin bir sonuca varmak için muhtemelen daha fazla veriye ihtiyaç var.

‘Tarihin tekerrür ettiği söylenir ama öyle değil’

Konuştuğum bazı insanlar teselli kaynağı olarak ABD tarihindeki kasvetli dönemlere işaret ediyor.

Eski Cumhuriyetçi kongre üyesi ve etkili bir TV sunucusu olan Joe Scarborough’ya göre “Amerika’da çok az dönem Vietnam ve Watergate ile şekillenen [1960’lar ve 1970’lerin başındaki] yıllardan daha kasvetli ya da şiddet dolu olmuştur”.

“Ancak ülke ilerledi, iki yüzüncü yılını kutladı ve şiddetli bölünmelerin ötesine geçti. Bunu yine yapacaktır.”

Konuştuğum iyimserler arasında ülkenin en üst düzey siyah yetkililerinden biri olan Georgia Demokrat Senatörü Raphael Warnock da vardı. Siyasi şiddeti en “anti-demokratik” eylem olarak kınadı ama aynı zamanda Amerika’nın ırk gibi konularda kaydettiği ilerlemeyi hatırlattı.

“Herhangi bir ailenin hikayesi her zaman aile buluşmalarında kendimize anlattığımız hikayelerden daha karmaşıktır” dedi.

“Babam asker üniformasını giyerken [otobüsteki] koltuğunu bir gence bırakmak zorunda kaldı ama ben şimdi Senato koltuğunda oturuyorum.”

Umut verici ama ben hala net bir çıkış yolu göremiyorum.

Son zamanlarda, Amerika kuruluşunun 250. yıldönümünü kutlamaya hazırlanırken, bu yılın başlarında tarihçi ve film yapımcısı Ken Burns ile yaptığım bir konuşma hakkında çok düşünüyorum.

Burns, “İnsanlar tarihin tekerrür ettiğini söyler ama asla tekerrür etmedi” demişti.

Burns bunun yerine pek çok kişinin yazar Mark Twain’e atfettiği bir sözü tercih ediyor: “Tarih tekerrür etmez, ama genellikle kafiyelidir.” Başka bir deyişle, şimdiki zaman geçmişe benzese bile, hiçbir şey iki kez aynı şekilde gerçekleşmez.

Bu gerilim anı, Amerikan tarihindeki diğer pek çok uyumsuzluk dönemiyle kafiyeli gibi görünüyor, ancak tam olarak onları tekrarlamıyor.

Evet, Amerikan tarihi öfke ve çatışmalarla dolu – ancak bu ülkenin sosyal ve siyasi sistemlerinin bu duyguları körükleyen şirketleri ve insanları ödüllendirmekte her zaman bu kadar hızlı olduğundan emin değilim.

Bu arada Amerika Birleşik Devletleri daha da güçlenmeyecek, zayıflayacaktır.

Eski Savunma Bakanı Bob Gates bir keresinde bana Amerika’nın ulusal güvenliğine yönelik en büyük üç tehdidin yükselen Çin, gerileyen Rusya ve ülkenin kendi içindeki bölünmeler olduğunu söylemişti.

Amerika’nın düşmanları, bölünmelerin bu süper güce ne kadar zarar verdiğinin farkında. İnsanları birbirinden daha da uzaklaştırmak için internette çok çalışıyorlar. Ve Amerikalılar bunu kolaylaştırıyor.

 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir